Anand Grover, BM Sağlık Hakları Özel Raportörü
Türkiye’de kürtaj tartışması ahlaki ve etik değerler üzerinden devam ederken, Birleşmiş Milletler uzmanları konunun kadın sağlığı ve insan hakları açısından tartışılmasından yana.
BM Sağlık Hakları Özel Raportörü Anand Grover, BBC Türkçe’ye yaptığı açıklamada kürtaj hakkını dört haftayla sınırlamanın kürtajı yasaklamak anlamına geleceğini; kadınları yasal ve güvenli olmayan kürtaj yöntemlerine başvurmak zorunda bırakacağını söyledi.
2008 yılında göreve başlayan Grover, geçen sene beden ve akıl sağlığı ile ilgili yazdığı raporda, kürtaja erişim hakkıyla ilgili önemli açıklamalarda bulunmuştu.
Raporda kürtajın yasaklanmasının ya da sınırlanmasının, kadınların sağlık hakkının engellenmesi anlamına geldiği; kadınların cinsel ve üreme sağlıklarıyla ilgili karar verme haklarını ellerinden aldığı belirtiliyordu.
Grover, Türkiye’de kürtajın sınırlanmasının ya da yasaklanmasının kadınların güvenli kürtaja erişimini kısıtlayarak sağlıklarını tehlikeye atacağını düşünüyor ve “Kürtajı dört haftayla sınırlamanın bir gerekçesi olamaz. Kürtaj için öngörülen süreye kadınların hangi sürede güvenli kürtaj olabileceklerine göre karar verilmesi gerekir” dedi.
Sağlık Bakanı Recep Akdağ, Türkiye’de kadınların kürtaja bir aile planlaması politikası olarak yaklaştıklarını söylemişti.
'Yasal engeller ve ahlaki kınama çözüm değil'
Ancak konuyla ilgili konuştuğumuz Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu (UNFPA) Türkiye temsilcisi Dr. Zahidul Huque, kürtajın nedenlerinin yasal engellerle ya da ahlaki kınamayla çözülemeyeceğini düşünüyor.
Dr. Zahidul Huque, “Kürtajı önlemenin ve anne ve çocuk sağlığını sağlamanın en iyi yolu, makul fiyatlarla, erişilebilir ve kabul edilebilir doğum kontrol yöntemlerini yaygınlaştırmak; gençlere, kadınlara ve erkeklere, aileleri ve gelecekleri konusunda özgürce seçim yapabilmeleri için yeterli bilgi ve eğitim sağlamaktır” şeklinde konuştu.
Huque, kürtajın yasak olduğu 1970’lere kıyasla 1983’ten sonra görece modern doğum kontrol yöntemleri daha çok yaygınlaştığı için, kürtaj oranının da düştüğünü söyledi.
Ancak kürtaj, doğum kontrol yöntemlerinin başarısız kalması ya da kullanılamaması durumunda oluşan ya da tecavüz veya ensest gibi cinsel şiddet sonucu oluşan gebeliklerde kadınların başvurabileceği önemli bir yöntem.
Kadınların istenmeyen gebelik durumunda, yasal olsa da olmasa da, kürtaj yoluna başvurduğunu belirten Huque, devletlerin, kürtajın yasal olduğu durumda bunun güvenli bir şekilde yapılmasını sağlaması gerektiğini ve yasal olmasa bile kürtaj sonrası sağlık hizmeti vermek zorunda olduğunu söyledi.
Huque, ayrıca Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın kürtaj ile ilgili açıklamayı yaptığı toplantının konusu olan Uluslararası Kalkınma ve Nüfus Konferansı (ICPD) Eylem Planı’nın, kadın sağlığını ve kadın haklarını, nüfus planlama politikalarının odağına yerleştirdiğini vurguluyor ve “İstenen ve planlı gebelikler, güvenli annelik ve sağlıklı aileler başarılı bir nüfus politikasının temelidir” diye ekledi.
'Yasaklama, kadın sağlığı açısından yeni tehlikeler getirir'
Ancak gerek BM, gerekse Dünya Sağlık Örgütü (WHO) raporlarına göre, kürtajın yasal olmaması, kadınların güvenli ve sağlıklı olmayan kürtaj yollarına başvurmalarına neden olacağından kadın sağlığı konusunda bir tehdit oluşturmakta.
Huque, Romanya örneğini vererek, 1966 yılında kürtaj yasaklandığında, septik düşükler nedeniyle anne ölümlerinin üçe katlandığını ve kürtaj sonrası bakımın maliyetinin de yükseldiğini kaydetti.
Dr. Zahidul Huque, Türkiye’de kadınların büyük çoğunluğunun, kürtajın yasak olduğu 1983 yılından önce, sağlıklı olmayan kürtaj yöntemlerine başvurduklarını hatırlattı.
Huque’a göre, bu tür kürtajlar anne ölümlerini ve hastalıklarını artırmanın; kadınların fiziksel ve psikolojik sağlıklarını tehdit etmenin yanı sıra, kürtajın maliyetini de artırıcı nitelikte.
Kürtajın yasaklanmasının ya da sınırlanmasının ciddi ekonomik ve toplumsal sonuçları olacağını belirten Huque, bu tür kürtaj yollarına başvuran kadınların üretkenliği azalacağından ve sağlık sorunları artacağından ‘dolaylı’ ekonomik maliyetin de yükseleceğini söyledi.
Huque ayrıca, bunun çocuklar ve geniş planda aile yapısı üzerinde de önemli sonuçlar yaratacağını belitti.
BM Sağlık Hakları Raportörü Grover’ın yanısıra, UNFPA Türkiye temsilcisi Huque da, devletlerin duruma, kadınların üreme sağlığını güvence altına alacak şekilde, insan hakları açısından yaklaşması gerektiğini vurguladı.
Huque, bunun yolunun, kadınların cinsel yaşamları üzerindeki kontrollerini artırmak, ne kadar sıklıkla ve kaç çocuk doğuracaklarına özgürce karar vermelerini, yeterli bilgi ve eğitime erişimlerini sağlamak için, kadın-erkek eşitliğinin sağlanması gerektiği görüşünde. (bbc.co.uk)
Türkiye’de kürtaj tartışması ahlaki ve etik değerler üzerinden devam ederken, Birleşmiş Milletler uzmanları konunun kadın sağlığı ve insan hakları açısından tartışılmasından yana.
BM Sağlık Hakları Özel Raportörü Anand Grover, BBC Türkçe’ye yaptığı açıklamada kürtaj hakkını dört haftayla sınırlamanın kürtajı yasaklamak anlamına geleceğini; kadınları yasal ve güvenli olmayan kürtaj yöntemlerine başvurmak zorunda bırakacağını söyledi.
2008 yılında göreve başlayan Grover, geçen sene beden ve akıl sağlığı ile ilgili yazdığı raporda, kürtaja erişim hakkıyla ilgili önemli açıklamalarda bulunmuştu.
Raporda kürtajın yasaklanmasının ya da sınırlanmasının, kadınların sağlık hakkının engellenmesi anlamına geldiği; kadınların cinsel ve üreme sağlıklarıyla ilgili karar verme haklarını ellerinden aldığı belirtiliyordu.
Grover, Türkiye’de kürtajın sınırlanmasının ya da yasaklanmasının kadınların güvenli kürtaja erişimini kısıtlayarak sağlıklarını tehlikeye atacağını düşünüyor ve “Kürtajı dört haftayla sınırlamanın bir gerekçesi olamaz. Kürtaj için öngörülen süreye kadınların hangi sürede güvenli kürtaj olabileceklerine göre karar verilmesi gerekir” dedi.
Sağlık Bakanı Recep Akdağ, Türkiye’de kadınların kürtaja bir aile planlaması politikası olarak yaklaştıklarını söylemişti.
'Yasal engeller ve ahlaki kınama çözüm değil'
Ancak konuyla ilgili konuştuğumuz Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu (UNFPA) Türkiye temsilcisi Dr. Zahidul Huque, kürtajın nedenlerinin yasal engellerle ya da ahlaki kınamayla çözülemeyeceğini düşünüyor.
Dr. Zahidul Huque, “Kürtajı önlemenin ve anne ve çocuk sağlığını sağlamanın en iyi yolu, makul fiyatlarla, erişilebilir ve kabul edilebilir doğum kontrol yöntemlerini yaygınlaştırmak; gençlere, kadınlara ve erkeklere, aileleri ve gelecekleri konusunda özgürce seçim yapabilmeleri için yeterli bilgi ve eğitim sağlamaktır” şeklinde konuştu.
Huque, kürtajın yasak olduğu 1970’lere kıyasla 1983’ten sonra görece modern doğum kontrol yöntemleri daha çok yaygınlaştığı için, kürtaj oranının da düştüğünü söyledi.
Ancak kürtaj, doğum kontrol yöntemlerinin başarısız kalması ya da kullanılamaması durumunda oluşan ya da tecavüz veya ensest gibi cinsel şiddet sonucu oluşan gebeliklerde kadınların başvurabileceği önemli bir yöntem.
Kadınların istenmeyen gebelik durumunda, yasal olsa da olmasa da, kürtaj yoluna başvurduğunu belirten Huque, devletlerin, kürtajın yasal olduğu durumda bunun güvenli bir şekilde yapılmasını sağlaması gerektiğini ve yasal olmasa bile kürtaj sonrası sağlık hizmeti vermek zorunda olduğunu söyledi.
Huque, ayrıca Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın kürtaj ile ilgili açıklamayı yaptığı toplantının konusu olan Uluslararası Kalkınma ve Nüfus Konferansı (ICPD) Eylem Planı’nın, kadın sağlığını ve kadın haklarını, nüfus planlama politikalarının odağına yerleştirdiğini vurguluyor ve “İstenen ve planlı gebelikler, güvenli annelik ve sağlıklı aileler başarılı bir nüfus politikasının temelidir” diye ekledi.
'Yasaklama, kadın sağlığı açısından yeni tehlikeler getirir'
Ancak gerek BM, gerekse Dünya Sağlık Örgütü (WHO) raporlarına göre, kürtajın yasal olmaması, kadınların güvenli ve sağlıklı olmayan kürtaj yollarına başvurmalarına neden olacağından kadın sağlığı konusunda bir tehdit oluşturmakta.
Huque, Romanya örneğini vererek, 1966 yılında kürtaj yasaklandığında, septik düşükler nedeniyle anne ölümlerinin üçe katlandığını ve kürtaj sonrası bakımın maliyetinin de yükseldiğini kaydetti.
Dr. Zahidul Huque, Türkiye’de kadınların büyük çoğunluğunun, kürtajın yasak olduğu 1983 yılından önce, sağlıklı olmayan kürtaj yöntemlerine başvurduklarını hatırlattı.
Huque’a göre, bu tür kürtajlar anne ölümlerini ve hastalıklarını artırmanın; kadınların fiziksel ve psikolojik sağlıklarını tehdit etmenin yanı sıra, kürtajın maliyetini de artırıcı nitelikte.
Kürtajın yasaklanmasının ya da sınırlanmasının ciddi ekonomik ve toplumsal sonuçları olacağını belirten Huque, bu tür kürtaj yollarına başvuran kadınların üretkenliği azalacağından ve sağlık sorunları artacağından ‘dolaylı’ ekonomik maliyetin de yükseleceğini söyledi.
Huque ayrıca, bunun çocuklar ve geniş planda aile yapısı üzerinde de önemli sonuçlar yaratacağını belitti.
BM Sağlık Hakları Raportörü Grover’ın yanısıra, UNFPA Türkiye temsilcisi Huque da, devletlerin duruma, kadınların üreme sağlığını güvence altına alacak şekilde, insan hakları açısından yaklaşması gerektiğini vurguladı.
Huque, bunun yolunun, kadınların cinsel yaşamları üzerindeki kontrollerini artırmak, ne kadar sıklıkla ve kaç çocuk doğuracaklarına özgürce karar vermelerini, yeterli bilgi ve eğitime erişimlerini sağlamak için, kadın-erkek eşitliğinin sağlanması gerektiği görüşünde. (bbc.co.uk)